SULHTAN, BARIŞTAN, ANLAŞMADAN, ISLAHTAN, NİZAMDAN-HUKUKTAN YANA OLMAK! Allah'ın Salat ve Selamı üzerine olsun Peygamberimiz'in gazvelerine-savaşlarına baktığımızda, idare-devlet teşkilinden sonra, idare kararıyla, müminlere olan düşmanlıklarını artırıp haksız yere yurtlarından çıkaran, canlarına mallarına kasteden, savaş açan, anlaşmaları bozan, haksız saldırıda bulunan, zulüm ve haksızlık yapan yada müminlerle savaşanlarla müminlere karşı işbirliğine giren inkarcılarla yapıldığını ve de savaş hukukuna riayet edilip haddin aşılmadığını görürüz. Durduk yere saldırı söz konusu olmadığı gibi yapılmış olan sulhu, antlaşmayı da bozmamışlardır. O aleyhissalatü vesselam son derece sözüne sadık, ahdine vefalı idi.
Müslümanlar, inkarcılar da dahil herkesi, canlı cansız her şeyi Yaratan'ın eseri olarak görürler. Bu sebepten kendilerine düşmanlık yapılmadığı, saldırıda bulunulmadığı, zulüm-haksızlık yapılmadığı, yapılmış olan anlaşmalar bozulmadığı, düşmanlık yapanlarla işbirliğine gidilmediği, fitne ve fesat yoluyla nizam bozulmadığı sürece barıştan, anlaşmadan, diyalogdan, iyilikten, dostluktan yana olmuşlardır. Karşı tarafın düşmanca bir tavırla hareket etmesi nefsi müdafayı, misliyle mukabeleyi meşru kılar.
SAVAŞ HUKUKU, OLAĞAN, BARIŞ, ANLAŞMA HUKUKUNDAN FARKLIDIR! Müminlerle, onları "Sırf rabbimiz Allah'tır" dediği için haksız yere yurtlarından çıkaran, canlarına mallarına kasteden mekkeli müşrikler arasında, Hudeybiye Anlaşmasına kadar savaş hukuku geçerliydi.
CİHATLA SAVAŞIN FARKI! Savaştan daha geniş bir manaya sahip olan CİHAT, düşmanlık, zulüm ve haksızlığa karşı, Hak ve Adalet için maddi ve manevi olarak ceht-gayret sarfetmek olarak tanımlanabilir.
ISLAH İFSAD VE CİHAD (PEYGAMBERLERİN METODU-ISLAH YOLU)! Nasslara (Ayeti Kerime ve Hadisi Şeriflere) baktığımızda Peygamberlerin ifsad edici-bozucu, yıkıcı değil, ıslah edici-düzeltici, onarıcı olduklarını görürüz. İslam'da savaşın bile bir kuralı vardır, devlet-idare kararı gereklidir, ilan edilmesi gereklidir, kadınlar, çocuklar öldürülemez vs. Peygamberlerin hayatında bunun örneklerini görebiliyoruz. Zulme, haksızlığa karşı çıkmak, direnmek, hakka davet, iyiliğe teşvik, kötülükten sakındırmak esastır ve cihadın kapsamındadır; ancak terör, anarşi, şiddet, hakaret, isyan türünde bir hareket görmüyoruz Peygamberlerde!
CİHAD VE SAVAŞ AYNI ŞEY DEĞİLDİR! CİHADI (HAKSIZLIĞA-ZULME KARŞI CEHT-GAYRETİ) İKİ KISMA AYIRABİLİRİZ: 1-KAVLİ-SÖZLÜ CİHAD: Marufu-iyiliği emr, münkerden-kötülükten nehy-sakındırmak, Hakkı söylemek, Hakka-adalete davet etmek (ISLAH) bu türden olup her Mümine, Müslümana Cenabı Allah'ın emridir. Zalim sultana Hakkı-adaleti söylemek bunun en üst noktasıdır-en büyük cihattır. Tüm Peygamberlerin hayatında bunu görebiliyoruz. 2-FİİLİ CİHAD (KITAL, SAVAŞ, GAZA, GAZVE, HARP): Saldırıya, haksızlığa, zulme, fitneye, fesata, kaosa, karambole, teröre ve anarşiye karşı devlet-idare kararıyla yapılan fiili mücadale-SAVAŞ. Peygamberimizin ve bazı Peygamberlerin hayatında bunun örneğini görebiliyoruz. Ancak zalim dahi olsa idareye karşı İSYAN-AYAKLANMA türünde bir hareket Ehli Sünnet-Sünni ekolünde caiz görülmemiştir ve de Peygamberlerin hayatlarında da böyle bir örnek görmüyoruz. Bu durumda müminler için sözlü cihad-direniş-mücadele, buna da imkan yoksa daha adaletli bir yere hicret seçeneği sözkonusu olabilmektedir. Ki bunun örneklerini Peygamberimizin ve diğer peygamberlerin hayatında görebiliyoruz.
EN BÜYÜK CİHAD-MÜCADELE DİLLE, KONUŞARAK, YAZARAK YAPILIR!
عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم : أَفْضَلُ الْجِهَادِ كَلِمَةُ عَدْلٍ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ.
Ebû Saîd el-Hudrî, (r.a.), "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" demiştir:
“Cihadın en üstünü zâlim sultana karşı doğruyu söylemektir.”
(Ebû Davud, Melahim 17; bk. Tirmizî, Fiten 13; Nesâî, Bey'at 37; İbn Mâce, Fiten 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 19, 61; IV, 314, 315; V, 251, 256. Beyhakî, es-Sünenu'l-kübrâ, X, 91; Beğavî, Şerhu's-sünne, X, 65-66),
Bir konuda İslam'ın görüşünü anlayabilmek için konu hakkında ki tüm nassların (Ayeti Kerime ve Hadisi Şeriflerin) göz önünde bulundurulması gerekir. Çünki o konuda takyit (şarta-kayda bağlama), tahsis (hususileştirme, özelleştirme) veya nesih (iptal olma, askıya alınma, değiştirilme) mümkündür (FIKIH USULÜ).
İNKARCILARDAN MÜMİNLERLE SAVAŞMAYAN VE ONLARI YURTLARINDAN ÇIKARMAYANLARA İYİLİK VE DOSTLUK OLABİLMESİ! MÜMTEHİNE SURESİ 8. Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. 9. Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.
FIKIH USULÜ: TAKYİD! Bir Ayeti Kerime'nin mutlak (sınırsız) olan hükmünü subutu kat'i bir nass (bir başka Ayeti Kerime veya mütevatir Hadisi Şerif) takyit edebilir (kayda-şarta bağlayabilir, sınırlandırabilir).
KÖTÜLÜĞE, ZULME, HAKSIZLIĞA, SALDIRIYA MUKABELENİN ŞEKLİ VE ORANI! ŞURA SURESİ 40. Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez. 41. Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur. 42. Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır. 43. Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.
CİHAD (Savaşıda içine alan hak ve adalet yolunda her türlü maddi ve manevi cehd-gayret)! Cihat ~ Ar cihād جهاد [#chd msd.] 1. çaba, gayret, mücadele, 2. din uğruna savaşma = Ar cahd جهد [msd.] çabalama, gayret etme GAZA-GAZVE-SAVAŞ-HARP-KITAL! HARP ~ Ar ḥarb حرب [#ḥrb msd.] 1. savaşma, çarpışma, 2. savaş GAZA-GAZVE Arapça ġzw kökünden gelen ġazāͭ veya ġazwat غزاة/غزوة "akın etme, yağma, saldırı" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ġazā غزا "1. çabaladı, gayret etti, 2. akın yaptı, istila etti" fiilinin masdarıdır. KITAL Arapça ḳtl kökünden gelen ḳitāl قتال z "mukatele, öldürüşme" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ḳatala قتل z "öldürdü" fiilinin masdarıdır. Daha fazla bilgi için katil1 maddesine bakınız. BARIŞ-SULH! SULH ~ Ar ṣulḥ صلح [#ṣlḥ msd.] barış < Ar ṣalāḥ/maṣlaḥa ͭ صلاح/مصلحة [msd.] iyi olma, uygun ve yararlı olma, uyma, geçerli olma İbr/Aram #ṣlχ צלח başarma, hali vakti yerinde olma, uygun olma ) SALAH ~ Ar ṣalāḥ صلاح [#ṣlḥ msd.] uygunluk, sağlık, ahlaken iyi olma, iyileşme, manevi kurtuluş → sulh SALİH Arapça ṣlḥ kökünden gelen ṣāliḥ صالح "iyi, uygun, erdemli" sözcüğünden alıntıdır. sulh maddesine bakınız. ISLAH Arapça ṣlḥ kökünden gelen iṣlāḥ إصلاح "düzeltme, sağaltma, uyum sağlama" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ṣalaḥa صلح "iyi veya uygun idi" fiilinin ifˁāl vezni (IV) masdarıdır.
HARP-SAVAŞ İSMİ KÖTÜ, SİLM-BARIŞ, SULH İSMİ GÜZELDİR! 114 - Ebu Vehb el-Cüşemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrâhman'dır. En sâdık olanları da Hâris ve Hemmâm isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir" Ebu Dâvud, Edeb 69, (4950). Metin Ebu Dâvud'a aittir, Nesâî'de muhtasar olarak kaydedilmiştir (Hayl 3 (6, 218, 219)).
Ebu Dâvud merhum der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Âsi, Aziz, Atele (şiddet, sertlik), Şeytan, Hakem, Gurâb (karga) Habbâb, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihâb'ı Hişam, Harb'i Silm (sulh), Muzdaci'ı (yatan) Münbais (kalkan) yaptı. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (yeşillik) diye, Şi'bu'd Dalâlet'i (sapıklık geçidi) Şi'bu'l-Hüdâ diye isimledi. Benu'z-Zinye'yi Benu'r-Rüşd olarak değiştirdi."
131 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Âsiye (isyankâr, itaatsiz kadın) ismini değiştirip Cemîle (güzel kadın) yaptı. Müslim, Edeb 14, (2139); Tirmizî, Edeb 66, (2840); Ebu Dâvud, Edeb 70, (4952).
"DÜŞMANLA KARŞILAŞMAYI (SAVAŞI) TEMENNİ ETMEYİN, ALLAH'TAN AFİYET DİLEYİN"! 1006 - Ebu'n-Nadr merhum Abdullah İbnu Ebî Evfâ (radıyallahu anh)'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: "Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah'tan afıyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir." En sonda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözlerini şöyle tamamladı: "Ey Kitab'ı indiren, bulutları yürüten, (Hendek Savaşı'nda düşman müttefikler olan) Ahzâb'ı hezimete uğratan Rabbimiz, bunları da hezimete uğrat ve onlar karşısında bize yardım et". Buharî, Cihâd 156, 22, 32,112, Temennî 8; Müslim, Cihâd 20, (1742), Ebu Dâvud, Cihâd 98, (2631).